Devam etmeni mi bekliyorum yoksa başlangıcı yeniden yaratan bir geçmiş mi görüyorum? Geleceğim geçmişimde. Geçmişim; kırışıklıkların dokuduğu bir bilge ve geleceğim; yaldız parçalarına dokunan, kumda oyun oynayan küçük kızın kahkahaları…
Oradasın, yüzünü göremiyorum. Puslu camın arkasında gördüğüm gölgen bana ne kadar ihtiyacın olduğunu fısıldıyor. Gölgeler de fısıldarmış… Ne saçma!
Tamam, kızma bana. Ben senin dünyanı kabullenemeyen bir yetişkinim. Kendine yetebilmenin adının büyümek olduğunu bilseydim sıcak sevginin piştiği, koşulsuzluğun kokusunun avlularıma yayıldığı koynundan asla ayrılmazdım. Prensesim, hırçınlaştın yine. Küstahça ve sana yakışmayan kibrimle konuştum, değil mi? Sen sevmessin ‘asla’ lı cümleleri. Ama sen cümle de sevmessin ki. Kelimeler dünyanda olsaydı, kaybolurdum yine. Sen kelimelerle düşünen beynimin çaresizliğini gösteriyorsun bana.
Cümlelerle hayat inşa eden insanoğlu… Cümlelerle fikir üreten, maddeyi oluşturan, görkemli yapıtların mimarı…. Ve yine cümlelerle boşlukta salınan, bardağı taşıran doluluklarımız…
Boşluk, dolu olanı içinde barındırır. Ne kadar boşlukta hissediyorsan dolu bardağın taşan parçalarına o kadar kulak ver, olur mu? Taşanlar dolduğu için değil, yer açmak için dökülürler. Yer açmadığın her boşluk yüreğini sıkıştırır, bedenini büzer ve büküldüğün yerden yok olursun.
Boşlukta salınmak, yüreğinin merkezinden ipe asılmak ve kelimelerden mucize beklemek, işte budur intihar…
Söz; harflerin arasındaki sıkışmışlığı hiç sevmedi . İnsanoğlu onu demir parmaklıklarının arasında muhafaza ettiğini düşünürken o evrende kendi müziğini yaratıyordu. Kafesin önünde nöbetteyken kör olan Ademoğlu; sağır olduğundan habersiz, mağarasındaki karanlığı tek gerçeği olarak tanımlamıştı. Tanımladığı anda çitteki tahta sayısı artıyor ama yine farkına varmıyordu.
Bu bilinçsizliğe dayanamayan yetişkin ben, kızımın suretini ilk kez bu yoğunlukta hissediyorum. Gözlerinde gördüğüm boşluktan içeri dalıyorum… Dalarken boğulur muyum diye düşünmeden… Çünkü burada kelimeler düşüncelerimin sahibi değil. Sahip olduğum tek şey dalarken hissettiğim boşluk. Ana rahminin sıcaklığıyla karşılıyor beni. Şimdiye kadar duyduğumu sandıklarımın sahteliği yüzüme doğru esiyor. Bu tatlı rüzgarla gelen sersemliğimin heyecanını yaşıyorum. Sadeliğin içinde toprağımı ararken duyduğum müzikle mest oluyorum.
Puslu cam netleştikçe seni görüyorum. Kum tanelerince özlemişim ... Güneş kokuyorsun bebeğim. Kokunu içime çekiyorum. Seni savunmasını beklerken sessiz kalan ana rahmine küfrediyorsun, biliyorum.
Kollarımdasın şimdi. Anlaşılmayı ve sevilmeyi bekleyenim; gözyaşların akmasın, kıyamam. Kuzunun masumiyetiyle dalgalarca seven yavrum, yüreğini koru. Gittiğin her yerde damlalarının şahidi ve savunucusu olacak olan kalbini muhafaza et. Başkasının yoluna, hayaline, aşkına ve hikayesine dahil olma. Onların çizgisinde sürekli koşmaktan yorulmadın mı? Ait olmadığın yerde adımların yabancılaşıyor sana, görmüyor musun? Senin için hazırladığım yol boş, düşlerin manzaranın arkasına saklanmış gelmeni bekliyor. Hadi, onların balkonundan atla ve boşluğa düş. Sen boşlukları seversin.
Comments